Son söz olarak "NE MUTLU TÜRK'ÜM DİYENE!" dedi ve dakikalarca ayakta alkışlandı.
Biz de tekrar ediyoruz.
NE MUTLU TÜRK'ÜM DİYENE!
Duyurunun yazılı hâli de aşağıdadır.
YÜCE TÜRK MİLLETİ’NE
Sivas Kongresi’nin 105. Yılında aşağıda imzası olan bizler, “Mesuliyet ölümden ağırdır” diyen Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, “Bir gün, istiklâl ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin.” ilkesinden hareketle, Türk evladı olarak sorumluluğumuzu yerine getiriyor ve Sivas’tan Yüce Türk Milleti’ne sesleniyoruz.
1.Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucusu ve sahibi anayasamızda tarif edilen Türk Milleti’dir. Egemenlik kayıtsız şartsız Türk Milleti’nindir. Egemenlik ve vatan namus gibidir, ortaklık ve bölünme kabul etmez.
2.Vatan bir bütündür. Vatan; bugünkü sınırlarımız içindeki topraklar, karasularımız, denizlerdeki kıta sahanlığımız, göklerdeki hava sahamız ve Türk Milleti’nin olan ada ve adacıklarımızdır. Münhasır Ekonomik Bölgeler de vatan topraklarımız anlamındadır. Bundan dolayı Adalar (Ege) Denizi’ndeki adalarımızın işgaline sessiz kalınması kabul edilemez.
3.Son dönemde gündeme tekrar getirilen “Yeni anayasa” konusu ve “Türkiye Cumhuriyeti, Türk, Kürt, Arap, Sünni, Alevi ayrımı olmadan 85 milyonun tamamının ortak yurdu … ortak bir vatan”, ifadeleri millî egemenliğimize kasteden ifadelerdir. Öncelikle Türk, etnik bir kimlik değildir. Devletin kurucusunun ve sahibinin adıdır. Bu devletin vatandaşı olan herkes Türk’tür ve birbirine eşittir. Devletimizin eşit ve şerefli üyeleri olan vatandaşlarımız, ırklara ve mezheplere ayrıştırılamaz. Bu menzile yönelik her türlü siyasî ya da idari tasarruf millî egemenliğimize tehdittir. Karşısında da Türk Milleti’ni bulacaktır.
4.Ülke yönetiminde ve uluslararası ilişkilerde bir kişinin şahsi görüşüne ve kararlarına bağlı kalınamaz. Devletimizin gücüne zarar veren ve uluslararası siyasî vesayeti kolaylaştıran; başta hukuk denetimi olmak üzere her türlü denetimden uzak, bu hükümet sisteminden vazgeçilmelidir.
5.Fener Patrikhanesinin statüsü Lozan’da belirlenmişken, yeniden canlandırılan ekümeniklik egemenliğimiz üzerinde büyük bir tehdittir. Her geçen gün biraz daha büyütülmektedir. Derhal, Lozan Antlaşması şartlarına dönülmelidir.
6.Adalet mülkün (devletin) temelidir. Yargı, millet nezdinde güvenirliğini yitirmektedir. Adaletin yokluğuna doğru olan bu gidiş, devletin temellerini sarsacak boyuta ulaşmak üzeredir. Yargının üzerindeki siyasî vesayet son bulmalıdır.
7.Ülke ekonomisinin içinde bulunduğu kriz, bunalıma doğru yönelmektedir. Devasa boyutlara ulaşan iç ve dış borçlar, bütçe açıkları, israf, geleceğimizi ipotek eden Kamu-Özel İşbirliği projeleri, milletin omzuna yüklenen taşınamaz boyuttaki Kur Korumalı Mevduat faizleri, Varlık Fonu gibi daha nice bilinçli veya bilinçsiz yanlış kararlarla artık tahammül edilemez boyutlara ulaşmıştır. Barınma ve beslenme problemi her geçen gün büyümekte, özellikle gençlerimizin üniversite eğitimini, beden ve zihin sağlığını etkileyecek boyuta sürüklenmektedir. Gençlerimizin, geleceğe dair umutsuzlukları her geçen gün daha da artmaktadır. Yanlışlardan derhal dönülmeli ve ekonomik tedbirler alınmalıdır.
8.Türkler; insanlığa medeniyet ruhu katan büyük bir millettir. Bunun en temel sebebi, dinî anlayışlarını tarih ve devlet şuuruyla birleştirmeleridir. Ancak son zamanlarda din anlayışı, akıl ve bilim karşıtı selefi yapıda bir ideolojik anlayışa doğru evrilmektedir. Millî Eğitim ve Diyanet de buna çanak tutmakta, tarikat ve cemaatlere alan açmaya çalışmaktadır. Ülkede ciddi anlamda dinî anlayışta bunalım oluşmuştur. Bunun yıkıcı etkileri de Türk Milleti’nin akılcı din anlayışı üzerinde görülmeye başlanmıştır. Bu ideolojik tehlikeli gidişe son verilmelidir.
9.Bugün ülkemizin demografik yapısı örtülü bir istila altındadır. Dış politikada bilinçli veya bilinçsiz yanlış kararlarla, ülkemizin sınırlarını yabancılara ve yabancı kaçaklara sonuna kadar açan iktidar, “Türksüz Türkiye”ye doğru yönelmiştir. Bundan derhal dönülmelidir.
10.İnsanların duygu ve düşüncelerini ifade edebildiği sosyal medya mecralarının kapatılması ya da yavaşlatılması uygulamalarına son verilmelidir. Unutulmamalıdır ki özgürlük esas, kısıtlama istisnadır. Halkın sesini duyurabildiği sokak röportajları ve sosyal medya paylaşımları üzerinden özgürlüklerin kısıtlanması anlamına gelen soruşturmalardan ve tutuklamalardan vazgeçilmelidir.
Türk Milleti’ne yönelen tehditlerin karşısında Millî Egemenlik Platformu, “Dilde, fikirde, işte birlik” şiarıyla hareket ederek, ”milletin vicdanından doğan uyanış hareketleri”nin aynı hedefe yönelmesini sağlamak amacıyla, bütün vatan sathında görüşmelere başlanması azim ve kararındadır.
Ne mutlu Türk’üm diyene!..