Seda KAYA ÖSEN Basın açıklaması;
Türkiye’de siyasi yaranmacılığın, kendini mevcut karar vericilere sevdirmenin, bir yerde kraldan çok kralcılık yapanların kendilerine araç olarak kullandıkları konular arasına bale ve opera da girmiş bulunuyor. Kadın, çocuk, toplumsal yaşam üzerinden ayrıştırma yaparak şahsi ikbalini konsolide etme çabası, hırçın şekilde kendisini sanata ve kültüre saldırırken buluyor. Belde, ilçe belediyelerinden başlayan konser iptalleri, sanatçılar üzerindeki baskı ortamıyla birlikte anlaşılan “kullanışlı aparatlar” üzerinden sanatın diğer kollarına saldırtılmaya başlandı. Asıl dertlerinin bale ve opera olmadığı çok net olan sözlerin, modern ve evrensel değerlere karşı atılmaya çalışılan, karanlık adımların arkasındaki gizli ajandalar olduğu rahatlıkla okunmaktadır.
Siyasi kıvraklıkla bale ve operanın eski Türk Devletleri’nde de olmadığını söylemek sanata karşı farklı kesimleri bir araya getirmeye çalışan son derece ucuz propagandalardır. Mesele yalnızca bale ve opera değil, sanatın bu dallarını kolayca feda edeceklerini düşünerek geriye kalan sanat dallarına yapılacak olası saldırılara zemin hazırlamaktır. Bale ve operaya saldırma girişiminde bulunanların yarın tiyatro için, sinema için, şarkı söylemek için “bizim kültürümüzde yeri yok” demeyeceklerinin garantisi var mıdır? Öyleyse sanata ve sanatçıya önem verenlerin bale ve operanın da arkasında kararlılıkla durması gerekmektedir.
Dünya üzerindeki her medeniyet evrensel temaslarıyla gelişir, büyür ve başarılı olur. Bugün dünyaya sanatın her alanında binlerce sanatçı kazandırmış bir medeniyet olan Türkiye’nin dünyadaki sanat akımlarından geri kalmasını düşünmek çağ dışı kalmış olmak demektir.
Çağdaş müzik alanında nice sanatçıları bağrından çıkarmış bir medeniyetin içerisinde yetişen Ahmed Adnan Saygun’un, Mevlevi Dervişleri’nden duyduğu ezgileri Yunus Emre Orotoryosu ile dünyaya taşıyarak, en önemli sanat ödüllerini alması mı kültürümüze ters düşmüştür? Ucuz siyasi hesaplarla hareket edenleri, Köroğlu Destanı Operası’nı, dünyadaki tüm sanatseverlerle A. Adnan Saygun’un buluşturması mı rahatsız etmektedir? Muammer Sun’un en çarpıcı eserlerinden biri olan Bozkırın Sesi’nin Anadolu’nun eşsiz ezgilerinden ilham alarak, dünyanın dört bir yanında yankılanması mı sorun olmuştur? Mesele kültürümüzün savunulması ve korunması ise medeniyetimizin yetiştirdiği evlatları ellerinden gelenin en iyisini yapmıştır; yapacaktır.
Sözüm ona kültürümüzü düşünenlerin bilmesi gerekir ki; Adnan Saygun’un, Muammer Sun’un, Gürer Aykal’ın derdi üzüm yemektir; üzüm yedirmektir. Öyleyse bu isimlerin ve onların yaptıkları sanat dallarının karşısında durmak demek medeniyetimizin kültürüne karşı gelmek demektir. Bahsi geçen sanat dallarının bu topraklara ait olmadığını iddia etmek, bu topraklar ve onun değerleriyle uzaktan yakından alakamız yok demek anlamına gelmektedir.
Kendi kültüründen taviz vermeden en lezzetli melodilere sahip olan bu coğrafyadan çıkan eserler hiçbir milletten geri kalmamış, özünü koruyarak dünyaya entegre olmayı kolaylıkla başarmıştır. Hal böyleyken devletin modern esaslara dayanmış temel ve evrensel değerlere sahip olan sanat faaliyetlerinde resmi bir taraf olması kadar normal bir durum yoktur.
Medeniyetimizin III. Selim’den bu yana devam eden, Cumhuriyetimizle birlikte sarsılmaz bir kararlılığa kavuşan yenilikçi, modern ve çağdaş adımlarını izlemeye, yaymaya ve bunlardan geri adım atmamaya devam edeceğiz. Sanatsız kalan bir toplumun hayat damarlarının kesilmiş olduğunu aklımızdan bir an olsun çıkarmadan, sanatın her kolunun arkasında durmaya, sanatı savunmaya, sanatla yaşamaya devam edeceğiz.